Yiyecek ve içecek kültürü kitapları yazarı Deniz Gürsoy, esprili bir anlatımla, seminer katılımcılarına biraz nostaljik ve bol kahkahalı bir seminer yaşattı.
Seminerin konusu çikolataya giriş yapmadan önce Gürsoy, Sevgililer günü olması sebebi ile İsviçreli sanatçı Sigmond Freudeberg’in yarattığı, Antoine-Louis Romanet’in baskısını yaptığı “Le Bain” (Banyo) isimli gravürün altında yazan enteresan hikayeyi paylaştı:
“Yıl, 1774, genç ve güzel bir kadın banyo odasında, bedenini taze ve dinç tutmak için uzanmış dinlenmekteyken, hizmetkarı odaya girer. Bir elinde mühürlü bir zarf, diğer elinde ise bir tepsi vardır. Anlaşılan zarf, zarif hanımın sevgilisinden gelmektedir. Tepside ise sıcak çikolata ve bir bardak su vardır. Hizmetkar, ‘Acaba hangisini önce almak istersiniz? Mektubu mu yoksa çikolatayı mı?’ diye sormaktadır. Genç hanım ‘Sevgili Juline kalp insanın karnından daha önemlidir’ der ve zarfa uzanır”.
Deniz Gürsoy, bu hikayeden sonra, sıcak aşk çikolatası tarifini paylaşırken, katılımcılar da onlara dağıtılan çikolatalar ile ağızlarını tatlandırdılar.
Seminerde özetle şunları anlattı:
“Çikolatanın tarihine bakıldığında, ilk başlarda sıcak bir sıvı olarak tüketilen çikolatanın menşei Güney Amerika olduğundan, içinde acı biber bulunuyordu. Aradan yüzyıllar geçince aynı sıcak çikolata zamanla bugünkü acısız haline gelmiş”. Çikolatanın düşmanları diye nükteli bir başlıkla konuya giren Gürsoy, çikolatanın doğru saklanma koşulları ile ilgili bilgi paylaştı. “Çikolata, 16-22C arasında, %50 oranda nemli, karanlık ve kesinlikle koku almayacak şekilde muhafaza edilmelidir. Hatta eğer şaraplarınızı sakladığınız uygun koşullarda bir yeriniz varsa, çikolatalarınızı da orada saklayabilirsiniz,” diye belirtti ve sonrasında tarihe devam etti:
“Türkiye’de çikolatanın varlığının ilk tespiti 1693 yılına dayanır. Gemelli Careri adlı İtalyan tüccar, bir Türk’e çikolata ikram eder. Fakat çikolata nerden geldi? Çikolata hep var, ancak biz bilmiyoruz. Çikolata’nın esas varolduğu yer Meksika’nın Yucatan yarımadası. Burada Olmekler M.Ö. 1500-400 arası, daha sonra Mayalar M.Ö. 400 – M.S. 1200 arası ve yokolana kadar da Aztekler M.S. 1200-1519 arası çikolatayı taşımışlardır. Daha sonra Kristof Colomb, yolunu şaşırıp Hindistan yerine Amerika’ya gelince, çikolata ile ilgili gemi kayıt defterine gördüklerini yazmış, ve kakao taneleri ile alışveriş yapıldığını gözlemlemiş. Daha sonra ünlü İspanyol denizci Hernan Cortez, Meksika’yı fethettiği sırada sıcak çikolata ile tanışmış ve böylelikle 1528’de çikolata İspanya’ya gelmiş. Bunun devamında ise çikolata bir hastalık haline gelmiş ve çok sık tüketilmeye başlanmış. Avrupa’ya gelince sıcak çikolatanın içindeki acı atılmış ve çikolata tatlı halde tüketilir olmuş. Daha sonra 1606 yılında çikolatanın evlilik yolu ile Fransa’ya gelmiş. 18. Yüzyılın başında ise çikolata tamamen bir sınıf göstergesi olarak algılanmaya başlanmış ve sadece aristokratlar tarafından tüketilen bir sıvı haline gelmiş.
Çikolatanın yenilebilen bir gıda olması ise yüzyılın ortalarını bulmuş. Bunu ilk yapan İngiliz şirket Cadbury’dir. Çikolatanın tekrar Türkiye’ye gelmesi ise 1924’ü bulur.”
Daha sonra çikolata terminolojisi ve insan vücuduna yaptığı etkilerini anlatan Deniz Gürsoy, seminerini aşk ile ilgili şiirler ile bitirdi.
Seminer sonrasında katılımcılara Aztek usulü sıcak çikolata, kabaklı çikolatalı kek, çikolatalı beze ve zencefilli çikolatalı kurabiye servis edildi.